Prof. Dr. Üstün Dökmen ile Deprem Stresi ve Hayata Tutunmak
PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN:
“ÇATLAK VARSA KIRIĞA DÖNÜŞÜR AİLEDE DE BİNADA DA”
LÖSEV Ailesi, psikoloji dünyasının duayenlerinden Prof. Dr.
Üstün Dökmen’in ‘Deprem Stresi ve Hayata Tutunmak’ konulu
etkinliğinde bir araya gelerek yaşanan felaketin psikolojik yıkımlarına karşı mücadele yollarını dinledi.
Türkiye’deki apartmanların büyük çoğunluğunun ‘Huzur Apartmanı’ ismini
taşıdığını ancak içerisinde huzur olmadığına dikkati çeken Prof. Dr. Dökmen, apartman sakini
olarak anılan insanların çoğunun ‘sakin’ bireyler olmadığını kaydederek
ekledi, “Çatlak varsa kırığa dönüşür ailede de binada
da.”
Türkiye’nin alanında uzman isimlerinden Psikolog ve Yazar
Prof. Dr. Üstün Dökmen, 18 Mart’ta LÖSEV Sağlık Kenti, Lösante Hastanesi’nde
gerçekleştirilen “Deprem Stresi ve Hayata Tutunmak” konulu konferansa katıldı. LÖSEV
Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın deprem felaketi sonrası bölgeden tahliyesini
sağlayarak barınma ve ücretsiz tedavi imkânı sağladığı depremzedeler başta olmak üzere, depremin
yaşandığı ilk günden bu yana bölgeye yardımları en hızlı şekilde ulaştırmak için büyük gayret
gösteren gönüllüleri, iyileşen gençleri, aile komiteleri ve çalışanlarının katıldığı
konferansta depremin travmatik etkileri ve bu etkilerle başa çıkma yöntemleri ele alındı.
Hayatta Kalma Suçluluğu ile Nasıl Baş Edilir? Stresle baş etmede bir şeyler yapmanın
önemine değinen Prof. Dr. Dökmen, deprem sonrasında LÖSEV’in yardım kolileri çalışmasına
katıldığını hatırlatarak, “Muazzam koliler hazırlanıyor, trilyonda bir bir şey belki ama insana kendini iyi
hissettiriyor. Evde oturup, televizyon karşısında vah vah demek, hem psikolojimize uygun değil stres yaratıyor hem de
ahlaki değil. Psikolojide ‘hayatta kalma suçluluğu’ diye bir şey var. İnsanlar kombilerini
açmadı, sıcak yemek, yorgan kötü geliyordu. Bu doğal ama iyileşmeliyiz” dedi. Prof. Dr.
Dökmen şunları kaydetti,
“Çocuk Deprem Resmi Çizerek Stresiyle Baş
Eder” “Çocukların deprem oyunu oynaması iyidir. Çocuk deprem oyunu oynar
resmi çizer ve deprem stresi ile baş etmeye başlar. Biz yetişkinlerin deprem, yangın, hastalık stresiyle baş
ettiğini göstermesi için gülebiliyor, espri yapabiliyor olması lazım. Kişilerin psikolojik durumu,
immün sistemin zayıflamasına yol açar. Kişi kendisini strese çok fazla kaptırırsa cilt hastalıkları,
mide rahatsızlıkları yaşar. Stres anında sağlığımızı düşünerek, güvenli bir yer oluşturup atalarımızın
köy evleri gibi ya da somut bir yer yoksa güvenli hayali bir yer bulup orada gibi
düşünmeliyiz.
“Düşünemeyen İnsanlar Toplumu
Olmamalıyız” Biz hep ezberledik ama çocuk yaparak öğrenir. Biz yıllık yağış
miktarlarını ezberledik, şimdi hepsi değişti. Dağların yüksekliğini ezberledik. Şimdi o da değişti. Biz kendi
kendimize ileriye gidemeyiz, birinin bizi itmesi gerekiyor. Arabistan alttan itiyor ve böylece Anadolu her yıl iki
santim kadar yükselir, bir buçuk santim de batıya kayar. Kısmetse 5 milyon sene sonra İzmir, Atina’da
karaya çıkacak. O nedenle okullarda ezberletmek yerine düşünce becerisi eğitimi verilmeli.
Düşünemeyen insanlar toplumu olmamalıyız.
“Televizyonlarda
Nankörlük Öğretiliyor” Ailede de binada da çatlak varsa kırığa
dönüşür. Türkiye’deki apartmanların yüzde 80’inin adı ‘Huzur
Apartmanı’dır ama içerisinde huzur yoktur. Apartman sakini olarak anılan insanların çoğu
‘sakin’ değildir çünkü televizyonların gündüz kuşaklarındaki programlarla
nankörlük öğrenirler. Evine gelip yemek yiyip iğrenç diyenleri izleyerek iyileşemeyiz. Her
açıdan iyileşmeliyiz.”